17 Şubat 2012

öneriyorum

Birkaç ay önce bir arkadaşımdan öğrendim bu programı, An Idiot Abroad.
Keşke çok önceden haberim olsaydı. Bir İngiliz programcı, Karl Pilkington. Ünlü iki programcı olan yakın arkadaşları onu dünyanın 7 harikasına gönderip gezmesi için düzenliyorlar bu show'u. Ama asıl olay şu ki, Karl'ın nefret edebileceği her durumla onu karşı karşıya getirmek asıl hedefleri ama Karl'ın bundan haberi yok. Mutlaka izlenmesi gereken, harika ve çok komik bir program.

Hong Kong

Thai Airlines, Bangkok-Hong Kong uçusundayım. Taylandlılar etrafımdalar, yemek servisi yapılıyor, ben ona yemek demiyorum. İnsanlar garip bir "uzakdoğu" kokusuyla yemeklerini yiyorlar.Neyseki yolculuk kısa mesafe...Hosteslerin üniformaları harika. Jelatine sarılmış pamuk şeker gibi görünüyorlar ...

Havalimanından çıkar çıkmaz sağanak yağmur başladı. Muson yağmuru. Hong Kong adalardan oluşuyor. Otelimiz Kowloon'da. yani Hong Kong'un daha Çin ve daha yoğun ticaret alanında. Otobüse biniyoruz ve Çinli sürücü garip bir makinaya attığımız paranın üstünü veremediğini ifade etmek için "no change" diyip sürekli makinaya vuruyor. Kızdığını düşünürken siyahi bir adam gelip olaya el koyuyor.

Öyle kozmopolit bir yer ki, olduğum yeri hiç yadırgamıyorum. Her saniyesi zevk veriyor ve Çinli nüfusu kadar dünyanın her yerinden insan var. Her köşede iş adamları...
Dünyanın ticaret ağı en yoğun olan markalarının tüm üst düzey yöneticileri Hong Kong'a atanırmış. Küçümsememek lazım bu şehri.

Hong Kong Çin'e bağlı özerk bir ülke. Çin'in katı vize kuralları Hong Kong'da geçerli olmadığı gibi, hareketli şehirleri sevenler için ideal.

Yağmur yağıyor...yağmur duruyor...sıcak var, nem var... yağmur yağıyor, tekrar durdu. Tropikal iklimin zorlukları.

İngiliz sömürgesiymiş bir zamanlar.
#trafik bize göre tersten akıyor.
#her yer tertemiz, disiplinli bir halk
#isimler çoğunlukla yarı İngilizce (Michael Chan...)
#Nefis çöreklerin yapıldığı İngiliz fırınları her yerde...
 Herşey çok renkli. Tonlarca tabela üst üste, yan yana...İnsanın gözlerini kamaştırıyor.Neyseki ofis aramıyorum.

İstanbul'dan 6 saat erken yaşıyorum hayatı.

Para birimi : Hong Kong Doları.

İlk gecemizde tayfun başlıyor. Her yerde alarmlar, dükkanlar erkenden kapatılıyor. Yoğun bir fırtına ve yağmur. bütün gece cama pat pat yağmur vuruyor. Otel lobbysinde 7 derece tayfun olduğunu yazan bir tabela görüyorum.Çok mu az mı bilmesem de akşam pazarını açmamalarına yetecek büyüklükte olması yeterli bir cevap.

Pizza Hut'ta yemekten önce su servisi...sonradan her restaurant ta yapıldığını anlıyorum.

Adalar arası dev köprüler, harika bir yer altı metro sistemi var. Suyun altından giden metroyla şehir merkezinden 20 dk da havalimanına varıyorsunuz. En güzel ada, tabiki Disneyland adası!

Tayland'da duyduğum ego tatmini, burada farklı bir duyguya dönüşüyor. Hong Kongluları kıskanıyorum. Çok gelişmiş bir yer. Harika bir sistem. Nefis bir kültürel yapı ve üzerine kurulmuş enfes bir modern mimari.

Tayfunun ertesi sabahı dışarıda çılgın manzaralar var.
İstanbul'da böyle bir durumda üstün durum ilan edilirdi ve her yer kapatılırdı. Ama insanlar oldukça sakin. Çalışanlar devrilen ağaçları ve her yeri hızlıca toparlıyorlar...

Kızlar çok güzel.Harika giyindiklerinden bahsetmiyorum bile.

Nemden saçım kurumuyor.

Ana caddelerdeki koca binaların ve gökdelenlerin ardından minik tapınakçıklar ve parklarıyla sevimli Çinliler. Üstelik İngilizceyi güzel konuşan Çinliler, fast-food'u benimsemiş Çinliler. İngiliz gibi giyinen Çinliler.Hatta İngiliz gibi davranan Çinliler.Double decker otobüslere binen Çinliler...

Kocaman şekerci dükkanları her ana cadde üzerinde var. Minik jelatinli şekerleri poşetlere doldurup kilo ile alabiliyorsunuz. Lezizler.   Aynı şekilde deniz atı vb. kurutulmuş deniz mahsüllerini de poşetlere koyup satıyorlar. Ama onların lezzeti hakkında şüphelerim var.

Hayatımda gördüğüm en büyük salyangoz burada.Elimden uzun.

Yağmurluğum olmasa ben bir hiçim, şemsiyeme ise minnet duyuyorum.

Hintli kumaş tüccarları yolda durdurup kart uzatıyorlar. Sonra da güzelce bir laf atıyorlar.Bana İstanbul'u hatırlattıkları için teşekkür edip devam ediyorum yoluma.

Adım başı bir Mc Donalds.

Hani bir laf vardır, "Çinliler her yerde Çinlidir" diye. Burada da geçerli. Öyle bir laf yok ,tamam ben uydurdum.

Trafik çok yoğun. Ulaşım ağı çok geniş. Taksiler uygun fiyata çalışıyor. Tek sorun yalnızca belirli noktalardan yolcu alıyorlar ve o noktalar rush hourlarda 2 saatlik bir kuyruğa sahip oluyor. Ama insanları gözlemlemek için en iyi yer sokakta beklemek.
Akşam pazarında aldığımız Buda heykelciğinin ertesi gün aynı yerde birkaç tezgah ötede çok ucuza görünce annem olaya el koyup satıcıya kızıyor. Adam yalnızca ; bir onu bir diğerini gösterip Hong Kong stone, China Stone diyor. Bir süre sonra kızıp Çince konuşmaya başlıyor. Annem de Türkçe karşılık veriyor.Ben gülerek not alıyorum.

Marketlerde Starbucks frappuccinoları şişe şişe satılıyor.

Geceleri de uyuduklarını pek sanmıyorum. Renkli bir gece hayatı. Tıpkı filmlerdeki gibi.

Hong Kong Central kısmı oldukça lüks, tepede Victoria's Peek var ki Hong Kong'un en güzel manzarasına sahip. Ama oraya çıkmak için dolambaçlı bir otobüs yolculuğuna ihtiyacınız var. Yolculuk boyunca ağaçlar pat küt otobüsün camlarına çarpıyor.

Des Veux Road'u soruyorum bir İngilizle karşılaşıp. Uzun çabalardan sonra gösteriyor. Bunu takip eden 2 gün tekrar aynı kişiye aynı yerde rastalayıp yine yol soruyorum. Sabırla düşünmeye devam ediyor.

IFC'nin alt katında uçağa giden metro var. Ama bunun en ilgi çekici noktası oradan check-in yaptırıp valizlerinizi teslim edebiliyorsunuz. Valiz hamallığına son. Akıllıca düşünülmüş bir sistem.

Victoria's Peek'ten nefis manzarayı soluyorum.
Aynı tepede bir Madame Tussauds Müzesi var. Jackie Chan gibi Hong Konglu aktör ve aktristler dışında Brad Pitt, Beatles da sizi orada bekliyor.





 Hong Kong Central adasındada bir gün geçirdikten sonra fazla hevesli olmayarak İstanbul'a dönüyorum.
Yine de...insanın evi gibisi yok.

Teşekkürler Hong Kong.

16 Şubat 2012

Bangkok, Thailand

Etkilenmiş numarası yapmalı mıyım emin değilim , geriye dönüp düşündüğümde aklıma gelen en baskın şey, şehrin  iğrenç kokusu... Yazıya başlamak için harika bir yöntem olmadı ama gerçekler konuşsun. Ağzımı bandanayla kapattığımda insanlar beni eski Amerikan soyguncularına benzetmiş olsalar da, üzgünüm.
        Bangkok'ta neler var?
Tapınaklar, nefis tapınaklar, bir sürü tapınaklar...
Çılgın bir gece hayatı...
Çılgın gece hayatının çirkin ve güzel her türlü yaş ve türünde transeksüelleri
Açlık, sefalet...

Uzun bir B777-ER seferinden sonra otele eşyalarımızı atıp kendimizi sokaklara vurduk. jet-lag den başımı kaldıramıyorum. saat farkı ve aşırı nemli atmosferden ayda yürüyor gibiyim. nefes dahi almak nem ve sıcak yüzünden çok zor. sürekli devam eden bir kalabalık ve tek gözlemleyebildiğim bir sürü çirkin insan...ayrıca sex peşindeki tonla Amerikalı.

Oldukça güzel bir oteldeyiz. Ama sorun şu ki, şehrin göbeğindeki Chao Phraya nehrinin kolları her yere uzanıyor. Her yerde minik nehricikler... hayallerinizde ne canlanıyor bilmiyorum ama su kahverengi. Leş gibi de kokuyor ve otelim tam bu kollardan birinin yanında. otelden tanık olduğum manzara, minik evinde balkona çamaşır asan bir Thai kadını oğluyla şakalaşıp onu o iğrenç suya atıyor.

Minik kutu gibi evler, derme çatma, çoğunluğu az katlı, sokaklarda her yerden kablolar sarkıyor. Uzakta ise gökdelenleri görüyorum. kaos.

Çin Budası ve Thai Budası farklı. Tayland'daki zayıf, onlar gibi biraz...Sokaklarda her yerde adaklar dikili. her köşe başında ellerini birleştirmiş dua eden, tütsü yakan birileri. Tütsü kokuları nedeniyle onlara teşekkür edip yoluma devam ediyorum her defasında.
Metrolarının 5. yıl dönümü.Her yere bu yazılmış. Metroya binenlerin tek tek çantaları kontrol ediliyor. Deodorantlar çöpe...

Metroda iki kapı var, istasyona sabit olan ve metronun kendi kapısı.Arada sıfır boşluk, yine de anons yapılıyor "please mind the gap"

Yazı karakterleri Hintçe ye daha benzer. İnsanlar ise Hint derili Çinliler.
Merhaba : Swasdi

Taksici bize kartını veriyor. Mr.Toak yazıyor kartta, o bize kendini bir kez daha tanıtıyor "Mr.TAK".

Nefis bir kültürel altyapıya sahipler. Her yerde nefis tapınaklar, kültürlerini korumaya direnen bir toplum.

Sokakta kadın gördüğünüzde en az 6 kez dikkatlice süzmeniz gerek. Çoğu güzel kadın transeksüel. Her yerdeler! Geceleri sayıları artsa da gündüzleri büyük alışveriş mağazalarında dahi çalışıyorlar.
Akşamları, barlarda, Amerikalıların gözdeleriler.

Suan Lum akşam pazarında, sülüklü ayak masajı.teşekkür ederim almasam da olur.

Evet fotoğraftaki garip tip bana ait. Ama dikkat çekmek istediğim nokta şu araç, tuk-tuk. Şehirde en kullanışlı araç. Yine de trafik çok yoğun. Şu araçla belki 6 saat dolaşmanızın size bedeli 5 usd. Taksimetre yok, pazarlık var. Teklifi onlar yapıyorlar, kurnazlar ama iki geri adım atmanızla tüm şehri size bu fiyata gezdiriyorlar, üstelik bir yeri gezerken beklemek de fiyata dahil.
Tuk-tukçumuza da coca cola alıyoruz bir ara, çantasına koyup çocuklarına götüreceğini söylüyor.

Golden Temple, şehrin en gözde en büyük budist tapınağı, yılda bir kez dünyanın her yerinden gelen budistler ayin yapıyorlar. bu tek gün de benim ziyaret etmeyi planladığım gün.

Alışveriş için geldiyseniz doğru yerdesiniz. Giyim o kadar ucuz ki, valizinizi boş götürüp dolu getirebilirsiniz. Çeşitler nefis, her yerde tezgah tezgah harika modellerde elbiseler, ayakkabılar ve müthiş bir pazarlık sistemi.

Gece bir barın önünden geçerken elime bir menü tutuşturuluyor. Yanında çok ucuz fiyatlarla menü de bu akşam şunlar var;
#two girls
#two girls and a boy
#two boys
#naked dance
#girls dance
içeri bakıyorum ve karşımdaki manzara; her masanın üzerinde bir thai kızı var, herkes menülerdeki içeriklere göre bir performans sergiliyor. Turistler masaların etrafında bira içerek onları izliyor. Hemen kapıda avcılar var, transeksüeller.Azgın erkekleri bekliyorlar.

Menü demişken, çok iştah açıcı şeyler yediklerini düşünmediniz değil mi?
Sacda pişen böcekler vs en güzel atıştırma yöntemleri.

Bir kumaşçıdayız bu kez. Bir tarafta kumaşlar diğer bir duvarda boylu boyunca heykelcikler.Birini alıp fiyatına bakmaya çalışıyorum. Bulamadığım için görevliye dönüyorum. O sırada annem durumu fark ediyor ve onu hemen yerine koydurtuyor. Çıktığımızda onun tamamen bir adak duvarı olduğunu anlıyorum. İyi bir küfür yedim sanırım.

Kral kesinlikle hayatını yaşıyor.Mükemmel bir saray kompleksi var ve şehrin tam göbeğinde ama sanki şehirden çok uzakta bambaşka nefis bir dünya gibi.

Her sokak başında uyuşturucu batağında bir ABD veya ABli erkekler. Bilinçlerinin yerlerinde olmadığı her hallerinden belli.


çeşit çeşit balıklı Lays. tavsiye etmem.


Gece uyuyamadım. jet-lag ve gördüğüm karman çorman manzaraların etkisiyle bütün gece korku duydum.

Burun karıştırmak, ulu orta yapılan sıradan bir aktivite, sokakta herkesin eli burnunda. Tv de bir müzik kanalı açıyorum ve klipte burnunu karıştıran bir kız var.

Chao Phraya nehrinde 9 dan fazla nefis köprü var. Ama su o kadar pis ki ve içinde hayatımda görmediğim bir manzara barındırıyor. fotoğraftaki balıklar...

Sakat insanlar yolda size yapışıp para dileniyor.

Tuk-tuk ve taksiler aniden yolunuzu kesip binmeniz için türlü dil döküyorlar. hepsinden "madam, madam" diye garip bir dikkat çekme yöntemi...


uykusuzluğum ve açlığım birbirlerini tetikleyince, hadi diyorum anneme, Hong Kong' a gidelim. Thai Airlines dan biletlerimizi alıyoruz ve hemen yola çıkıyoruz.